13- Özellikle Ceza Davasında Maddi Olgunun Bilirkişiye Bırakılması Karar Bozma Nedenidir. (Yargıtay 10 HD 2015/780)

  • Oluşturulma Tarihi : 2019-05-04 23:57:31
  • Son Güncelleme: 2019-07-20 13:03:12
  • Yazar/Hazırlayan: Belirtilmemiş
  • Yükleyen: Ahmet Kılıç
  • Doküman No: 071861
  •    1209
  •    24
  •    0
  •    0
  •    https://isg.email/YMk52G

Yargıtay 10 HD E.2014/25533, K.2015/780, 20.01.2015

 

Bu Yargıtay Kararında Şu Hususlar Tartışılmıştır:

ü  Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ne demektir, hukuki sonuçları nedir;

ü  Borçlar Kanununun, Ceza ve Medeni Hukuk arasında münasebeti nasıldır; Ceza davası sonuçlarının hukuk davası sonuçlarında bağlayıcı olup olmadığı;

ü  Bilirkişi kimdir, ne zaman bilirkişi görüşüne başvurulur; Bilirkişiye başvurulması yasak haller;

ü  Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin istemler ve bunlara ilişkin zamanaşımı defi;

 

Olayın Kısa Özeti

10.12.2002 tarihinde yağışlı havada saat 15:00 sularında tek yönlü, asfalt yolda kazalı sigortalının içinde bulunduğu ve davalı M.. Ş.. yönetimindeki ... plaka sayılı aracın, önündeki M.. Y.. yönetimindeki ... plaka sayılı araca çarparak neden olduğu maddi hasarlı trafik kazası sonrası; kazaya karışan araçların emniyet şeridinde park haline alındığı, akabinde görevli polislerin arkadan gelen araçları durdurmaya çalışırken davalı Y.. T.. yönetimindeki ... plaka sayılı aracın direksiyon hakimiyetini kaybedip ekseni etrafında dönmek suretiyle dengesizce ilerleyip sol arka kısmıyla park halindeki ... plaka sayılı aracın arkasına çarparak sigortalının yaralanmasına sebep olduğu;

Olay sonrası M.Ş. hakkında beraat kararı verilmiştir.

Yaralanmaya sebep olan araç şoförü Y.T. hakkında tam kusurlu olduğu gerekçesi ile ceza verilmiş, Y.T. tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay tarafından bozulmuş; yeniden yapılan yargılamada Y.T. hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir.

(Bu konuda Yargıtay kararından detaylı açıklama olmasa da, verilen karar içeriğine göre, bundan sonraki olayın şu şekilde cereyan ettiği düşünülmektedir)

Sosyal Güvenlik Kurumu, zararının karşılanası için Y.T. aleyhine başvuruda bulunarak hukuk davası açılmasını sağlar. Mahkeme bunu kabul etse de, Y.T.nin avukatları, “zamanaşımı” itirazında bulunmasına rağmen, mahkeme bunu dikkate almaz.

Hem zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması ve hem de bilirkişi raporundaki tutarsızlıklar ve uzman kişi tarafından raporun hazırlanmaması sebebi ile Yargıtay ilk derece mahkemesi kararını bozar.

 

Yargıtayın, İlk Derece Mahkeme Kararını Bozma Gerekçesi:

Meydana gelen trafik iş kazasındaki, özellikle ceza davasında Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınan 15.03.2006 tarihli raporun dikkate alındığı; gerçek kusur oran ve aidiyetinin tespiti için konuda ehil trafik uzmanı bilirkişisinden alınacak kusur raporu sonrası yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, maddi olgunun belirlenmesinin bilirkişiye bırakıldığı ve maddi veri ile vakıalarla örtüşmeyen bilirkişi raporu dayanak alınarak yazılı şekilde karar verilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

 

 

YARGITAY KARARI GEREKÇESİ VE ÖNE ÇIKAN HUSUSLAR

 

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması İle İlgili Olarak Öne Çıkan Hususlar:

 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, aynen seçenek yaptırıma çevirme, erteleme kurumlarında olduğu gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından birisidir. Özellikle ilk defa suç işleyen kimselerin hemen cezalandırılmasını ceza adaleti ile güdülen amaca uygun görmeyen Kanun koyucu, verilecek cezanın bireyselleştirilmesinde olduğu gibi kurulan hükmün açıklanıp açıklanmayacağı konusunda da hâkime takdir yetkisi vermeyi uygun görmüştür. Böylece hâkimin yetkisi arttırılarak, bir şansa daha ihtiyacı olan sanıkların hâkim tarafından durumlarının bir daha değerlendirilmesi imkânı getirilmiştir.

 

Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir. 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, hukuki nitelikçe durma kararı niteliğinde değildir. Bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da açıkça itiraz olarak öngörülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi halinde 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan, temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir.

 

“Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, her hangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hal üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimse durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukuki statüden dışarıya çıkarılamaz.

 

 

Ceza Davası Sonuçlarının Hukuk Davası Sonuçlarında Bağlayıcı Olup Olmadığı ile İlgili Olarak Öne Çıkan Hususlar:

 

"Hakim, kusur olup olmadığına .karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez." düzenlemesinden çıkan genel sonuç olan, hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen "hükümlülük" kararı ile bağlı olmasına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ceza yargılamasında kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı sözkonusu olmadığından, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından söz etmenin mümkün olmayacağı sonucuna ulaşılacağı belirgindir.

 

 

Bilirkişi Raporları ile İlgili Olarak Öne Çıkan Hususlar:

 

HMK. 266 ve devamı (HUMK. 275 vd.) maddelerine göre takdiri kanıt olarak düzenlenen “bilirkişi”; görülmekte olan davada hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi imkanı bulunmayan ve özel, teknik bilgiyi gerektiren konuda/konularda oy ve görüşüne başvurulan, bu anlamda mahkemeye yardımcı olan üçüncü kişi olarak tarif edilmektedir. Konuluş sebepleri arasında hâkimlik mesleğinin niteliğini ve tarafları pahalı yargıdan korumak bulunan maddede, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren durumlarda bilirkişinin oy ve görüşünün alınması mahkemenin takdir yetkisi içerisinde kabul edilmiş olup, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile tespiti/çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulması, emredici hükümle yasaklanmıştır. Hakim, kanunları doğrudan doğruya uygulayarak iddia ve savunmadaki sonuç ve istemleri karara bağlamakla yükümlüdür. Bir davada yargı görevine giren konular için bilirkişi düşüncesi alınamaz, yargı görevi bilirkişiye aktarılamaz. Yargılama görev ve yetkisini elinde bulunduran hakimin hak ve adalete uygun karar vermek zorunluluğu bulunduğu gibi, davayı en az giderle ve en kısa sürede sonuçlandırmak için kendisinden beklenilen özeni gösterme yükümünün de varlığı tartışmasızdır.

 

 

Motorlu Araç Kazalarından Doğan Maddi Zararların Tazminine İlişkin Zamanaşımı Defi İle İlgili Olarak Öne Çıkan Hususlar:

Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin istemlerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı; tazminat yükümlüsüne karşı kesilen zamanaşımının, sigortacıya karşı da kesilmiş olacağı hüküm altına alınmıştır. Anlaşılacağı üzere maddedeki zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, gelirin onay, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Bu kapsamda; ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesi, Kurum sigorta müfettişi veya Çalışma Bakanlığı iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi ya da ilk rücu davasının açılma tarihi faile ıttıla tarihi olarak kabul edilmektedir